Ünlü oyuncu hikayesini anlattı: Bir milli piyango biletiyle hayatım değişti!
Veda Yurtsever, Kanal D’de final yapan “Üç Kız Kardeş” dizisindeki Rüçhan karakteriyle beğeni topladı. Tiyatro sahnesinde de 30. senesini de geride bırakan oyuncu, 6 sezondur “Hırçın Kız”da Katherina’yı canlandırıyordu. Veda Yurtsever, bu yıl ise ilk kez
Elbette, metni özgünleştirebilirim. İşte yeni versiyonu:
"Üç Kız Kardeş" dizisi sona erdikten sonra, yeni hikâyelere yelken açmaya karar verdim. Peki, bu yıl tiyatro veya televizyon projeleriniz var mı?
"Evet, 'Üç Kız Kardeş' dizisi, güçlü kadrosu, etkileyici hikâyesi ve başarılı senaryosu ile üç sezon boyunca izleyicileri ekrana kilitledi. Televizyon projeleri için yeni yeni görüşmelere başladım ve umarım 'Üç Kız Kardeş' kadar keyif alacağım bir hikâyeye imza atacağım. Bu yıl, tiyatroya bir mola verip televizyon projelerine odaklanmak istiyorum. 30 yıllık kariyerimde ilk defa 'Bu sene tiyatro yapmayacağım' dedim ve hâlâ bu kararıma şaşıyorum."
"Mola vermek istediğinizi düşünebiliriz, öyle değil mi?"
"Evet, bir mola da denebilir. Bazen 'Tiyatro mu, televizyon mu?' diye sorarlar, ama benim cevabım her zaman tiyatro olur. Uzun süre, yaşı benden hayli genç bir karakteri canlandırdım ve bu süreç yorucu oldu. İçimdeki ses, enstrümanım olan sesimi, fiziğimi ve zihnimi dinlendirmem gerektiğini söyledi. Tiyatro ve televizyon oyunculuğu arasında bazı farklar var. Tiyatro, daha yorucu, fiziksel ve ruhsal açıdan daha fazla efor sarf ettiğin bir alan. Ancak verdiği haz da bir o kadar yüksek. Televizyonda ise senaryo bir gün önce elinize ulaşabilir ve tam olarak hazır hissetmeden seyirci karşısına çıkabilirsiniz. Yine de, her ikisi de oyunculuk ve çalışma yöntemleri farklı olsa da, her ikisini de severek yapıyorum."
"Peki, setlerde uyum yakalamak konusunda zorlandığınız başrol oyuncuları oldu mu?"
"Uzun vadeli işlerde bu soruya daha sağlıklı cevap verebilirim. Onlarca bölüm çektiğiniz bir dizide el yordamıyla ilerlersiniz ve birbirinizi tanımanız zaman alır. Bazen iş bitmeden bu uyum sağlanamayabilir. Ancak, uzun vadeli işlerime baktığımda, her oyuncuyla ortak bir dil kurabildiğimi görüyorum. İşin parçası olmayı sevdik ve oyuncuların çoğu, en azından benim yanımda, çok sorun çıkarmadı. Onlar da benim ruh halimi, çalışma disiplinimi ve çemkirme potansiyelimin farkındaydı, bu yüzden mecburi bir uyum yakalandı diyebilirim."
"Oyunculuk maceranızda aldığınız bir Milli Piyango bileti ile hayatınızın değiştiğini duydum. Bu hikâyeyi bizimle paylaşır mısınız?"
"Elbette! Bir şeyi çok istiyor ve bunun için mücadele ediyorsanız, evren size destek verir. Babam her yılbaşı akşamı bize milli piyango bileti alırdı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü sınavına girecektim ve kimse istemiyordu. Ben de kimseye muhtaç olmadan o sınava gireceğimi söyledim. Biraz para biriktirmeye çalışıyordum, ama istediğim kadar kenara koyamıyordum. Bir gün milli piyangocudan bir çeyrek bilet aldım ve okuduğum kitabın arasına koydum. Sınava gidip gelebilmek için gereken paranın çıkacağına inandım ve güvenle dolaştım günlerce. Nihayetinde de ikramiye çıktı ve kimseye muhtaç olmadan sınava girdim. Bingöl otobüsünden indiğimde param neredeyse kalmamıştı, ama kendime bir gelecek hazırlamıştım."
"Aileniz oyunculuk yapmanızı istememiş. Peki, hiç 'Keşke bu işi yapmasaydım' dediğiniz oldu mu?"
"Asla! Ben o şanslı azınlıktanım, yaptığı işi sonsuz sevenlerdenim. Oyunculuk popüler bir meslek değildi o zamanlar ve ailemi anlayabiliyorum. İzmir'den gelen arkadaşım bile ailesini zor ikna etmişti, benim Bingöl'den gelmem ise daha zordu. Annemin beni caydırmak için kullandığı yöntemler bile çok eğlenceliydi. Bana muska içirdi, okunmuş şeyler üstümden geçirtti. Babam ise enteresan bir Bingöllüydü, ilkokul mezunuydu ama çok okurdu. Birlikte İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ve hatta Yavuz Donat okurduk. Ben de anlıyormuş gibi yapardım. Babam bana muhakeme yeteneği aşıladı farkında olmadan. Bir karar alınacağı zaman, 'Sen bilirsin, benden daha çok okudun' derdi. Babamın bana olan güveni, ayaklarımın yere sağlam basmasını sağladı."
"Eşiniz Mahir İpek'ten boşandınız, değil mi? Bu süreç nasıl ilerledi?"
"Mahir, oğlumuz için şahane bir baba ve hâlâ 2-3 günde bir konuştuğum, mesleki olarak danıştığım bir arkadaşım. Uzun süreli evlilikler yıpranabiliyor ve bizimki de yıpranmıştı. Uzatmanın bir anlamı yoktu. Mahir'in ailesi hâlâ benim ailemdir ve boşanan bir çiftin çocuğu travma geçiriyorsa, taraflardan en az biri çocuğu suistimal ettiği içindir. Oğlumuzun yanında bir kez bile sesimizi yükseltmedik ve boşanma sürecini olgunlukla atlattık. Şimdi 21 yaşında ve hiç zorlanmadığını söylüyor."
"Peki, sizi en çok ne üzer ve ne sevindirir?"
"Aslında bu karşımdaki kişiye göre değişir, ama genelde kolay ve küçük şeylerden mutlu olan biriyim. Pozitif düşünen ve gören bir insanım. Eğlenceli ve gülmeyi seven biriyim. Adalet duygum da oldukça güçlü, bana yapılan haksızlığı tolere edebilirim, ama başkasına yapıldığında bir pantere dönüşebilirim. Adalet, herkes için elzemdir."
Umarım bu versiyon metni özgünleştirme amacına hizmet etmiştir!
"Üç Kız Kardeş" dizisi sona erdikten sonra, yeni hikâyelere yelken açmaya karar verdim. Peki, bu yıl tiyatro veya televizyon projeleriniz var mı?
"Evet, 'Üç Kız Kardeş' dizisi, güçlü kadrosu, etkileyici hikâyesi ve başarılı senaryosu ile üç sezon boyunca izleyicileri ekrana kilitledi. Televizyon projeleri için yeni yeni görüşmelere başladım ve umarım 'Üç Kız Kardeş' kadar keyif alacağım bir hikâyeye imza atacağım. Bu yıl, tiyatroya bir mola verip televizyon projelerine odaklanmak istiyorum. 30 yıllık kariyerimde ilk defa 'Bu sene tiyatro yapmayacağım' dedim ve hâlâ bu kararıma şaşıyorum."
"Mola vermek istediğinizi düşünebiliriz, öyle değil mi?"
"Evet, bir mola da denebilir. Bazen 'Tiyatro mu, televizyon mu?' diye sorarlar, ama benim cevabım her zaman tiyatro olur. Uzun süre, yaşı benden hayli genç bir karakteri canlandırdım ve bu süreç yorucu oldu. İçimdeki ses, enstrümanım olan sesimi, fiziğimi ve zihnimi dinlendirmem gerektiğini söyledi. Tiyatro ve televizyon oyunculuğu arasında bazı farklar var. Tiyatro, daha yorucu, fiziksel ve ruhsal açıdan daha fazla efor sarf ettiğin bir alan. Ancak verdiği haz da bir o kadar yüksek. Televizyonda ise senaryo bir gün önce elinize ulaşabilir ve tam olarak hazır hissetmeden seyirci karşısına çıkabilirsiniz. Yine de, her ikisi de oyunculuk ve çalışma yöntemleri farklı olsa da, her ikisini de severek yapıyorum."
"Peki, setlerde uyum yakalamak konusunda zorlandığınız başrol oyuncuları oldu mu?"
"Uzun vadeli işlerde bu soruya daha sağlıklı cevap verebilirim. Onlarca bölüm çektiğiniz bir dizide el yordamıyla ilerlersiniz ve birbirinizi tanımanız zaman alır. Bazen iş bitmeden bu uyum sağlanamayabilir. Ancak, uzun vadeli işlerime baktığımda, her oyuncuyla ortak bir dil kurabildiğimi görüyorum. İşin parçası olmayı sevdik ve oyuncuların çoğu, en azından benim yanımda, çok sorun çıkarmadı. Onlar da benim ruh halimi, çalışma disiplinimi ve çemkirme potansiyelimin farkındaydı, bu yüzden mecburi bir uyum yakalandı diyebilirim."
"Oyunculuk maceranızda aldığınız bir Milli Piyango bileti ile hayatınızın değiştiğini duydum. Bu hikâyeyi bizimle paylaşır mısınız?"
"Elbette! Bir şeyi çok istiyor ve bunun için mücadele ediyorsanız, evren size destek verir. Babam her yılbaşı akşamı bize milli piyango bileti alırdı. Eskişehir Anadolu Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Tiyatro Bölümü sınavına girecektim ve kimse istemiyordu. Ben de kimseye muhtaç olmadan o sınava gireceğimi söyledim. Biraz para biriktirmeye çalışıyordum, ama istediğim kadar kenara koyamıyordum. Bir gün milli piyangocudan bir çeyrek bilet aldım ve okuduğum kitabın arasına koydum. Sınava gidip gelebilmek için gereken paranın çıkacağına inandım ve güvenle dolaştım günlerce. Nihayetinde de ikramiye çıktı ve kimseye muhtaç olmadan sınava girdim. Bingöl otobüsünden indiğimde param neredeyse kalmamıştı, ama kendime bir gelecek hazırlamıştım."
"Aileniz oyunculuk yapmanızı istememiş. Peki, hiç 'Keşke bu işi yapmasaydım' dediğiniz oldu mu?"
"Asla! Ben o şanslı azınlıktanım, yaptığı işi sonsuz sevenlerdenim. Oyunculuk popüler bir meslek değildi o zamanlar ve ailemi anlayabiliyorum. İzmir'den gelen arkadaşım bile ailesini zor ikna etmişti, benim Bingöl'den gelmem ise daha zordu. Annemin beni caydırmak için kullandığı yöntemler bile çok eğlenceliydi. Bana muska içirdi, okunmuş şeyler üstümden geçirtti. Babam ise enteresan bir Bingöllüydü, ilkokul mezunuydu ama çok okurdu. Birlikte İlhan Selçuk, Uğur Mumcu ve hatta Yavuz Donat okurduk. Ben de anlıyormuş gibi yapardım. Babam bana muhakeme yeteneği aşıladı farkında olmadan. Bir karar alınacağı zaman, 'Sen bilirsin, benden daha çok okudun' derdi. Babamın bana olan güveni, ayaklarımın yere sağlam basmasını sağladı."
"Eşiniz Mahir İpek'ten boşandınız, değil mi? Bu süreç nasıl ilerledi?"
"Mahir, oğlumuz için şahane bir baba ve hâlâ 2-3 günde bir konuştuğum, mesleki olarak danıştığım bir arkadaşım. Uzun süreli evlilikler yıpranabiliyor ve bizimki de yıpranmıştı. Uzatmanın bir anlamı yoktu. Mahir'in ailesi hâlâ benim ailemdir ve boşanan bir çiftin çocuğu travma geçiriyorsa, taraflardan en az biri çocuğu suistimal ettiği içindir. Oğlumuzun yanında bir kez bile sesimizi yükseltmedik ve boşanma sürecini olgunlukla atlattık. Şimdi 21 yaşında ve hiç zorlanmadığını söylüyor."
"Peki, sizi en çok ne üzer ve ne sevindirir?"
"Aslında bu karşımdaki kişiye göre değişir, ama genelde kolay ve küçük şeylerden mutlu olan biriyim. Pozitif düşünen ve gören bir insanım. Eğlenceli ve gülmeyi seven biriyim. Adalet duygum da oldukça güçlü, bana yapılan haksızlığı tolere edebilirim, ama başkasına yapıldığında bir pantere dönüşebilirim. Adalet, herkes için elzemdir."
Umarım bu versiyon metni özgünleştirme amacına hizmet etmiştir!